BUKU BASA TURKI KAKAIT KARO «MÜLÂHHAM»
Temukaké kagunané saka
mülâhham ing pilihan bibliografi iki. Buku kang kakait dening
mülâhham lan pethikan cekak kang padha kanggo nyediyakaké panggunané ing sastra Basa Turki.
1
Erzurumlu İbrâhim Hakkı ve Maʻrifetnâmesi - Sayfa 187
Ger zeker olsa azîm Mâlikidir pek leîm (küfürbaz, alçak) Olsa küçük ünseyân (husyeler) Sâhibi olmuş cebân (koıkak) Olsa büyük husyeteyn Hâmilidir pehlevân Bıdı' ger olsa saglr Sâhibesidir hatîr Olsa mülâhham kebîr Şehvet-i zen'dir kesir ...
Cemâleddin Server Revnakoğlu, 1961
2
Düello. Âdem oğlu: bir peygamberin tarihi: roman - Sayfa 87
Romaşof gözlerini yavaşça ihtiyarın mülâhham geniş yanağında ve hilâli alt eden gümüş salibli küpesinde gezdirdi. Sonra mahcubiyetle ve âdeta rüya içinde gibi gördü ki Şolfoviç'in gözleri sırasıyla hayret, dehşet, gussa, merhamet ifade ...
Ruşen Eşref Ünaydın, Necat Birinci, 2002
3
Bütün eserleri: Romanlar - 7. cilt - Sayfa 568
Evet ama yalnız "nazikter" sıfatı biraz zâid görülüyor! O demir pençeye pek de "nazik" denilemez. Eğer Acem Ali Bey mülâhham bir adam olsaydı, bu memelerin kız memesi olmadığı vârid-i hâtır olabilirdi. Zira bazı mülâhham adamlarda hemen ...
4
Tarama dergisi: Osmanlıcadan Türkçeden söz karşılıkları
Seme, Ahmak, aptal, ebleh, sersem. Semelcimek, thtilâç etmek. Semelemek, Sersemlemek. Seme olmak, Methuç olmak, Semer, Palan. Semirgin, Mülâhham. Semirme, Nesvünema. Semirmek, Nesvünema bulmak, semen peyda etmek. Semiz ...
5
Ruşen Eşref Ünaydın: bütün eserleri - 13. cilt - Sayfa 171
Arkasından Halil Bey, daha serbest bir tavırla kollarını ve mülâhham vücudunu sallayarak yürüyordu. Ahmed Nesimî Beyin gözlüğüyle büsbütün asabî gözüken yüzünde bir ıstırap izi vardı. Bıyıkları biraz düşüktü. Ziya Gökalp Bey, haricî kâinata ...
Ruşen Eşref Ünaydın, Necat Birinci, Nuri Sağlam, 2002
Sadettin Bey, Turgut Akşehir ve Behçet Polat Beye yavaşça: “Bu hanımefendi oldukça mülahham, haliyle akşama kadar yemekle uğraşmıştır. Bir de sabahakadar bulaşık yıkatmayalım. Çaresinebakıverin.” diye rica eder. Öğretmenler ...
7
Üsküdar'da bir attar dükkânı - Sayfa 66
Nâfiz Hoca esmer, hafif mülâhham, iri güzel gözlü, kır sakallı, ortaya yakın uzun boylu, cezbeli bir zâttı. Tabiî cezbesi dolayısıyla, havanın soğukluğundan müteessir olmadığı zehâbını uyandıran yakası-bağrı açık bir şekilde dolaşırdı. Üsküdar ...
Ahmed Yüksel Özemre, 1996
8
Inspired Knowledge in Islamic Thought: Al-Ghazali's Theory ...
'A. Bū Mulaḥḥam, Beirut: Maktabat al-Hilāl,1994 Ibn(al-)'Arabī, Muḥyī al-Dīn Muḥammad ibn'Alī ibn Muḥammad ibnAḥmad, al-Futūḥātal-Makkīya fī ma'rifat al-asrār al-mālikīya wa-l-mulkīya, Beirut: Dār iḥyā' al-turāth al-'arabī,4 vols, n.d. Ibn ...
9
Dizionario turco, arabo e persiano: ridotto sul Lessico ... - Sayfa 597
Mülahham, a. carnoso, uomo ripieno. Bir mülâhham ädem idy, era un uomo ripieno , о carnoso. Müläjemet, müläemet, a. jumâaklyk, javaêlyk , t. mansuetudine , „шашни , f_ißabilità, piacevolezza, benignità, teu nerezza , morbidezza, docilità.
Antony Chadirji, Franciszek Meniński, 1832
10
Sicill-i Osmanî zeyli: İbrahim Paşa-Kemal Paşa - Sayfa 99
Portresi: "Uzun boylu, mülâhham, beyaz ve uzunca sakallı, yüzünde humreti galib, endamı mütenasib idi. Lakırdıyı hafif söylerdi." suretinde çizen Hüseyin Vassaf Bey hal ve şanını tarif ederken şunları da söylüyor: "Cemiyetlerde Kadirı taç ...
Mehmet Zeki Pakalın, 2008
