与 «ALTINLAŞMAK»相关的土耳其语书籍
在以下的参考文献中发现
altınlaşmak的用法。与
altınlaşmak相关的书籍以及同一来源的简短摘要提供其在 土耳其语文献中的使用情境。
1
Hazreti Hatice - Sayfa 110
Ümmii Kattal bir garip dudak bükmekle yetindi. Hatice bundan faydalandı.. Şiiri okudu: Hani ben bir salkımdım, gölgemdi zümrüt yaprak, Buğumla canlanırdı nemlenirdi her dudak. Hani şarkıya benzer altınlaşmış gülüşüm, Kuru boş dudaklara ...
2
Ateş yılları - Sayfa 56
Güneş, altın bir top gibi Amasya dağları üzerinden doğarken tıpkı onun gibi altınlaşmış ve aynı büyüklükte görünen Ay da Gümüşhacıköy ve Lâdi-k dağları üzerinde batıyordu. Gökyüzü bulutsuzdu. Gerek doğuda gerekse batıda doğmakta ve ...
Hasan İzzettin Dinamo, 1980
Kalan kusuru - diğer beş tanesine gelince, burada altınlaşmış kumlar vardır: buradakileri yazarın gelecekteki yaratıcı ötüşünü bekleyeceklerdir. Zararı yok, hiçbir zaman güzellikler hep bir araya gelmez, gelse - acaba güzeli daha az güzel ...
4
Egeʼden: hikâyeler - Sayfa 54
Müzikleri duygu müziğidir. Ama uykulu ve uyutucu değil, hareketli ve çığlıklıdır. Ege güneşiyle altınlaşmış, zengin ve kokulu misket gibi bir iklimin şarabını içenlerde aynı nitelik beliriyor. Onun için, buranın havaları ve türküleri Jötas, Murcianos, ...
Halikarnas Balıkçısı, 1972
5
Yabancı adam: roman - Sayfa 17
Güneş ışıkları altında kumral saçları altınlaşmış, gözleri parlamıştı. — Kadınlarla münakaşa etmek faydasız. Akıllıca sözlere karşı saçma karşılıklar vermekten başka bir şey yapmazlar ve susmasını bilmezler. — Saçma sapan konuşan sizsiniz.
Muazzez Tahsin Berkand, 1980
6
Bütün eserleri - 2. cilt - Sayfa 133
Bahçenin ufkunda altından gibi bir duvar, eski Şehrazat'ın günler ve gecelerce tükenmez masallar söylediği dairenin duvarı; üstünde de bülent kavakların akşam güneşinden altınlaşmış tuğları ince ve hafif sallanıyor. Yeşil bir duman gibi ...
Ruşen Eşref Ünaydın, Necat Birinci, Nuri Sağlam, 2002
7
Ruşen Eşref Ünaydın: bütün eserleri - 14. cilt - Sayfa 133
Bahçenin ufkunda altından gibi bir duvar, eski Şehrazat'ın günler ve gecelerce tükenmez masallar söylediği dairenin duvarı; üstünde de bülent kavakların akşam güneşinden altınlaşmış tuğları ince ve hafif sallanıyor. Yeşil bir duman gibi ...
Ruşen Eşref Ünaydın, Necat Birinci, Nuri Sağlam, 2002
8
Abdülhak Şinasi Hisar'ın İstanbul'u - Sayfa 124
Bu dönemden itibaren köşklerin yapımında geleneksel malzeme yerine altınlaşmış tahta kullanıldı. Sütunlarda da burma gümüşün yerini altın varaklı ahşap aldı. Köşkün yeri, kayığın biraz daha gerisine alındı ve köşkün çatısı daha yüksek ...
Şafak Güneş Gökduman, 2008
9
Aṣk politikasi: Roman - Sayfa 49
Kısa ve kalın, aralarında altınlaşmış gibi teller parlıyan kaşları titredi. Gergin ve gelincik yaprağına benziyen dudakları kımıldadı: — Bu o kadar uzun mesele ki, dedi. Ve sonra gülerek devam etti: — Hem sizi alâkadar etmez ki, biz gülelim, ...
Burhan Cahit Morkaya, 1930
10
Tanzimat devri edebiyatı: Liselerin 3. sınıfları için M. ... - Sayfa xii
Müzehheb — Zeheplenmiş, altınlaşmış. N Nâ — Nefi edatı. Nâ-ehl: ehliyetsiz. Nâb — Parlak, temiz. Nâbeca — Lâyık olmıyan, yakışmıyan. Nâhe-hengâm — Vakitsiz. Nâbekâr — Faydasız, bir işe yaramaz. Nâbûdî — Yokluk. Nâbud: yok olan.
